-
1 artık ısı
отходящее тепло, сбросное теплоİnşaat Mühendisliği ve Mimarlık Türkçe-Rusça Sözlük ve Rus-Türkçe Sözlük > artık ısı
-
2 artık ısı
waste heat -
3 artık ısı
waste heat -
4 ısı
тепло, теплота, температура, жара- ısı geçirmez
- ısı iletme
- artık ısı
- buharlaşma ısısı
- duyulur ısı
- düşük değerli ısı
- ergime ısısı
- faydalı ısı
- gizli ısı
- güneş ısısı
- ısınma ısısı
- ışıma ısısı
- ışınsal ısı
- istifade edilmeyen ısı
- kristalleştirme ısısı
- kritik ısı
- özgül ısı
- yanma ısısı
- yüksek ısıİnşaat Mühendisliği ve Mimarlık Türkçe-Rusça Sözlük ve Rus-Türkçe Sözlük > ısı
-
5 waste heat
artık ısı -
6 waste heat
artık ısı -
7 отходящее тепло
artık ısı, istifade edilmeyen ısıТурецко-русский словарь и русско-турецкий словарь по строительству и архитектуре > отходящее тепло
-
8 сбросное тепло
artık ısı, istifade edilmeyen ısıТурецко-русский словарь и русско-турецкий словарь по строительству и архитектуре > сбросное тепло
-
9 waste heat
artik isi, yararlanilmayan isi -
10 Abwärme
-
11 tun
tun <tut, tat, getan> [tu:n]I vi, vt yapmak, etmek;etw aus Liebe/aus Neid \tun bir şeyi sevgiden/kıskançlıktan yapmak;Wichtigeres zu \tun haben, als......den önemli yapacak işi olmak;ich habe mein Bestes getan elimden geleni yaptım;ich habe noch zu \tun yapılacak daha işim var;damit ist es nicht getan bununla bitmedi;das ist leichter gesagt als getan dile kolay;sie hat nichts zu \tun yapacak hiçbir işi yok, işi gücü yok;du kannst \tun und lassen, was du willst istediğini yapabilirsin;was kann ich für Sie \tun? sizin için ne yapabilirim?;wir haben getan, was wir konnten yapabileceğimizi yaptık;so etwas tut man nicht! böyle şey yapılmaz!;tu, was du nicht lassen kannst! ( fam) yapacağını yap!;das tut nichts zur Sache ( fam) bu olayı değiştirmez;hat er dir was getan? sana bir şey yaptı mı?;der Hund tut nichts ( fam) köpek bir şey yapmaz;tu mir doch den Gefallen und... bana bir iyilik yap da...;er bekam es mit der Angst zu \tun korkmaya başladı;nach getaner Arbeit iş bittikten sonra;damit habe ich nichts zu \tun bununla hiç bir ilgim yok;ich will mit ihm nichts mehr zu \tun haben onunla alıp vereceğim kalmadı artık;so \tun, als ob...... imiş gibi yapmak;tu doch nicht so! ( fam) numara yapma!;du tätest gut daran, zu schweigen susmakla iyi edersintu es in den Schrank! onu dolaba koy!III vrsich \tun;es tut sich etwas ( fam) bir şeyler oluyor -
12 gut
gut <besser, am besten> [gu:t]I adj1) ( allgemein) iyi;ein \guter Freund iyi bir dost;\gute Besserung! acil şifalar dilerim!, geçmiş olsun!;er ist in Mathe sehr \gut mathematikte çok iyi;das ist ja alles \gut und schön, aber... ( fam) bunların hepsi iyi hoş, ama...;G\gut und Böse auseinanderhalten iyi ve kötüyü birbirinden ayırt etmek;die G\guten und die Bösen iyiler ve kötüler;findest du Strandurlaub \gut? plajda izin yapmayı iyi buluyor musun?;lassen wir es damit \gut sein ( fam) bu meseleyi kapatalım artık2) ( Mensch) iyi;sei so \gut und... bir iyilik yapıver de...;\gut zu jdm sein birine karşı iyi davranmak3) ( richtig) iyi, doğru4) ( nützlich)wer weiß, wozu das \gut ist? kim bilir, bu ne işe yarar?das ist \gut gegen Husten bu öksürüğe karşı iyi gelir6) ( vorteilhaft) iyi, yararlı, avantajlı7) ( angemessen) iyi, yerinde;er hat \gute Laune keyfi yerinde;8) ( reichlich) iyi, bol;eine \gute Stunde tam bir saatII adv iyi;schon \gut! peki!, peki peki;das schmeckt \gut bunun tadı iyi;sein Geschäft geht nicht \gut işi iyi gitmiyor;etw \gut können bir şeyi iyi yapabilmek;er hat es dort \gut orada durumu iyi;\gut so! iyi böyle!;\gut gemacht! iyi yaptın!;du bist \gut! âlemsin!, ömürsün!;das kann \gut sein olabilir;so \gut wie nichts ( fam) neredeyse [o hemen hemen] hiçbir şey;mach's \gut! kendine iyi bak!;er stellt sich \gut mit dir, weil er dein Auto braucht seninle iyi geçiniyor, çünkü otona ihtiyacı var;du tust \gut daran, hier erst mal zu verschwinden iyisi mi, buradan önce bir yok ol -
13 Hals
jdm um den \Hals fallen birinin boynuna sarılmak;sich jdm an den \Hals werfen ( fam) birinin başına ekşimek;aus vollem \Hals avazı çıktığı kadar;das Wort blieb ihm im \Hals(e) stecken sözü boğazında düğümlendi;er hat viel am \Hals ( fam) işi başından aşkın;bis zum \Hals in Schulden stecken boğazına [o gırtlağına] kadar borç içinde olmak;bleib mir mit deinen Problemen vom \Hals! ( fam) sorunlarınla başımı ağrıtma!;das hängt mir zum \Hals heraus ( fam) bundan bıktım, usandım artık;einen Frosch im \Hals haben ( fam) boğazı gıcıklanmak, gıcık tutmak;einen Kloß im \Hals haben ( fam) boğazına bir yumruk tıkanmak [o gelip oturmak];etw in den falschen \Hals bekommen ( fam) bir şeyi ters anlamak;sie kann den \Hals nicht vollkriegen ( fam) doymak bilmiyor2) (Flaschen\Hals) boğaz3) ( von Instrument) sap -
14 hinter
hinter ['hıntɐ]I präp1) (da\hinter) arkasında;\hinter jdm sitzen birinin arkasında oturmak;drei Kilometer \hinter Muðla Muğla'nın üç kilometre arkasında;das Schlimmste hast du schon \hinter dir işin en kötü tarafını atlattın artık;2) ( zeitlich)zehn Minuten \hinter der Zeit sein on dakika gecikmiş olmak3) ( Reihenfolge) geride;er ließ ihn weit \hinter sich dat onu çok geride bıraktı4) (\hinter... her) peşinde;\hinter jdm herlaufen birinin peşinden koşmakII präp arkasına;stell das Buch \hinter die anderen kitabı ötekilerin arkasına koy;etw \hinter sich bringen bir şeyi bitirmek, bir işi hâlletmek -
15 Ohr
Ohr <-(e) s, -en> [o:ɐ] ntkulak;die \Ohren spitzen kulak kabartmak; ( Tier) kulaklarını dikmek;jdm sein \Ohr leihen birine kulak vermek;es ist mir zu \Ohren gekommen, dass...... kulağıma geldi [o çalındı];mir dröhnen/sausen die \Ohren kulaklarım uğulduyor;ganz \Ohr sein kulak kesilmek;ich bin ganz \Ohr kulağım sende [o sizde];mit halbem \Ohr zuhören yarım yamalak dinlemek;ihm die \Ohren klingen ( fig) kulağı çınlamak;etw noch im \Ohr haben bir şey hâlâ kulağında olmak, bir şeyi duymuş olmak;seinen \Ohren nicht trauen ( fam) kulağına inanmamak, kulaklarına inanamamak;schreib dir das hinter die \Ohren! ( fam) bu sözümü kulağına küpe et!;etw geht zum einen \Ohr rein, zum anderen wieder hinaus ( fig) o ( fam) bir şey bir kulağından girip öbür kulağından çıkmak;viel um die \Ohren haben ( fam) işi başından aşkın olmak;die Situation/die Arbeit wächst mir über die \Ohren ( fig) durumla/işle başa çıkamıyorum artık;von einem \Ohr zum anderen strahlen ( fam) ağzı kulaklarına varmak; -
16 تجاوز
Iتَجَاوَزَ1. kazanmakAnlamı: yenmek, galip gelmek2. saldırmak3. azmakAnlamı: taşkınlıkta ileri gitmek, kötülüğünü artırmak4. aşmakAnlamı: yüksek, uzak ve geçilmesi güç bir yerin öte yanına geçmekIIتَجَاوُز1. ifratAnlamı: herhangi bir konuda ileri gitme, taşkınlık2. fazlalıkAnlamı: çokluk, gereğinden artık olma durumu3. savurganlıkAnlamı: tutumsuzluk, israf4. izamAnlamı: abartma, büyütme5. abartıAnlamı: mübalağa etme, abartma6. müsriflikAnlamı: tutumsuzluk7. abartmaAnlamı: abartmak ışı, mübalağa8. dikkatsizlikAnlamı: dikkatsiz olma durumu -
17 كاف
كافٍ1. tatminkârAnlamı: tatmin edici özellikte olan2. kâfiAnlamı: yeter, yetişir, artık istemez3. muvafıkAnlamı: uygun4. yeterli5. münasipAnlamı: uygun, yerinde6. yeterAnlamı: ihtiyacı karşılayacak kadar olan -
18 كفي
كَفِيّ1. elverişliAnlamı: uygun, ışe yarayan2. muvafıkAnlamı: uygun3. kâfiAnlamı: yeter, yetişir, artık istemez4. yeterli5. münasipAnlamı: uygun, yerinde -
19 مجاوزة
مُجَاوَزَة1. fazlalıkAnlamı: çokluk, gereğinden artık olma durumu2. tutumsuzlukAnlamı: tutumsuz olma durumu3. abartıAnlamı: mübalağa etme, abartma4. abartmaAnlamı: abartmak ışı, mübalağa5. savurganlıkAnlamı: tutumsuzluk, israf6. ifratAnlamı: herhangi bir konuda ileri gitme, taşkınlık7. izamAnlamı: abartma, büyütme8. dikkatsizlikAnlamı: dikkatsiz olma durumu -
20 واف
وافٍ1. kompleAnlamı: eksiksiz, gerekli her şeyi tamam olan2. noksansızAnlamı: eksiksiz, tam3. gürAnlamı: bol ve güçlü olarak çıkan4. muvafıkAnlamı: uygun5. kâmilAnlamı: erişkin, yetkin6. kâfiAnlamı: yeter, yetişir, artık istemez7. yeterli8. münasipAnlamı: uygun, yerinde9. tamAnlamı: eksiksiz10. mükemmelAnlamı: eksiksiz, kusursuz11. tastamamAnlamı: çok uygun12. ziyadeAnlamı: çok, daha çok13. tamamAnlamı: eksiksiz14. bolAnlamı: alışılandan çok
См. также в других словарях:
işi azıtmak — yanlış ve aşırı yollara sapmak Hani ya kahve nerede? Bir saattir bekliyorum, hâlâ gelmedi! Yoo! Siz artık işi azıttınız gayri! A. Ş. Hisar … Çağatay Osmanlı Sözlük
çaçaron — sf., İt. chiacchierone Karşısındakini susturacak biçimde ve çok konuşan, çenesi kuvvetli, geveze Bir kaynanam var çaçaron ama artık işi bitmiş. H. R. Gürpınar … Çağatay Osmanlı Sözlük
balıkçılık — is., ğı 1) Balık tutma, avlama işi 2) Balık üretme ve satma işi Muharrem artık yalnız balıkçılıkla geçiniyordu. S. F. Abasıyanık Birleşik Sözler dip balıkçılığı kıyı balıkçılığı kültür balıkçılığı … Çağatay Osmanlı Sözlük
bırakmak — i 1) Elde bulunan bir şeyi tutmaz olmak 2) nsz Koymak Mermer masaya bir yirmi beşlik bıraktı. T. Buğra 3) Bir işi başka bir zamana ertelemek Gezmeyi haftaya bıraktık. 4) Unutmak Acaba eldivenlerimi nerede bıraktım? 5) Bulunduğu yeri veya durumu… … Çağatay Osmanlı Sözlük
açık — sf., ğı 1) Açılmış, kapalı olmayan, kapalı karşıtı Açık pencerenin önünde denize karşı saatlerce dertleştik. R. N. Güntekin 2) Engelsiz Açık yol. 3) Örtüsüz, çıplak Açık baş. 4) Boş Kâğıtta açık yer kalmadı. 5) Görevlisi olmayan, boş (iş, görev) … Çağatay Osmanlı Sözlük
anlayış — is. 1) Anlama işi veya biçimi, telakki Ama doğrusu Hugo yu artık uzun uzun okuyamıyoruz, onun şiiri, şiir anlayışı bizden çok uzaklaştı. N. Ataç 2) Bir toplum veya topluluktaki bireylerde görüş ve inanış etmenlerinin etkisiyle beliren düşünme… … Çağatay Osmanlı Sözlük
atmak — i, e, ar 1) Bir cismi bir yöne doğru fırlatmak Taşı suya atmak. 2) Bir şeyi yere doğru bırakmak 3) Bir kimsenin ilişiğini kesmek Adamcağızı berbat bir yere attılar. 4) e, nsz Koymak Mutlaka yemeklerimize biber atmayı âdet edinmişiz. B. Felek 5)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
çamaşır — is., Far. cāmeşūy 1) İç giysisi Çamaşırı ile yarı açık duran bacakları kan içindeydi. M. Ş. Esendal 2) Kirli eşyaları yıkama işi Artık benim gündelikle çamaşıra, ortalık temizlemeye gitmemden başka çare kalmadı. H. E. Adıvar Birleşik Sözler… … Çağatay Osmanlı Sözlük
dönüş — is. 1) Dönme işi veya biçimi Artık serbestim, koynumda terhis kâğıdımla dönüş yolundayım. R. N. Güntekin 2) sp. Oyuncunun bir ayağını yerden kesmeden yaptığı dönme hareketi Birleşik Sözler gidiş dönüş yuvaya dönüş U dönüşü … Çağatay Osmanlı Sözlük
kalkınma — is. 1) Kalkınmak işi Yeni kurulan, hızla gelişmiş, kalkınma atılımlarını gerçekleştirmiş bir ülke. N. Cumalı 2) İyileşme, şifa bulma Görünen, bir daha kalkınması artık pek zor. M. A. Ersoy Birleşik Sözler kalkınma hızı … Çağatay Osmanlı Sözlük
kaplama — is. 1) Kaplamak işi 2) Bir şeyin dışına süsleme veya koruma amacıyla geçirilen başka maddeden kat Her pencereyi, her kaplamayı tanıyordum artık. S. F. Abasıyanık 3) Kalınlığı 5 mm den az, ince ağaç levha 4) sf. Üstü herhangi bir başka maddeyle… … Çağatay Osmanlı Sözlük